Atina Demokrasisi ve Modern Demokrasiler Üzerine( “On Athenian Democracy and Modern Democracies”)

Mehmet Uzunkaya

In Spring 2022, Mehmet Uzunkaya was a participant in the Socrates course “Democracy and Contemporary Politics in the World and Turkey” an evening course in Sociology and Political Sciences instructed in Turkish language. In his text “On Athenian Democracy and Modern Democracies”, Mehmet compares the fundamentals of Athenian democracy with the modern era. Shaped by the conditions of each period, democracy is kept as a political principle, but the term is enriched with thoughts on human rights and governmental capacity.

 

ATİNA DEMOKRASİSİ VE MODERN DEMOKRASİLER ÜZERİNE

 

     Demokrasi gerek kavramsal olarak, gerek bağlamsal olarak literatürde her zaman kendine bir tartışma zemini bulmuştur. İnsanlığın antik çağdan günümüze uzanan demokrasi anlayışı elbette dönemden döneme farklılık göstermektedir. Bu bağlamda belli bir dönemin demokrasi okuması etkili bir şekilde yapılacaksa dönemin özellikleri de iyi bilinmelidir. Bu yazıda Atina demokrasisinin özelliklerinin yanı sıra Atina demokrasisi ve günümüz modern demokrasileri temel düzeyde karşılaştırılmıştır. 

     Atina demokrasisi, polislerde (antik Yunan şehir devletleri) uygulanmış olan demokrasinin ilk örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Antik çağlardan bildiğimiz üzere ilk demokrasi örneği ve belki de en önemlisidir. Atina demokrasisi üzerine konuşurken demos ve kratos kavramlarını da incelemek oldukça önemlidir. Demos, belirli bir poliste yaşayan vatandaşları tanımlamak için kullanırken, kratos ise daha çok egemenlik veya iktidar ifadaleri yerine kullanılmıştır. Demos kavramı ve Atina demokrasisi üzerine konuşurken demosun tanımladığı belirli bir zümreyi de göz önünde bulundurmak gerekir. Dönemin koşullarına bakıldığında demos ayrıcalıklı bir zümreyi tanımlamak için kullanılan bir kavramdan zamanla halkı tanımlayan bir kavram olma yolunda evrilmiştir. Antik Yunan demokrasisi, demosun kapsamından ziyade demosun gücü ile ilintilidir. Tüm Yunanlılar gibi Atinalılar da şehirlerine yani devletlerine yurttaşların bütünü olarak bakarlardı. Nicias’ın şu sözleri bu durumu açıklamaktadır; “Polisi oluşturan insanlardır, içlerinde insan olmayan gemiler veya surlar değil”. Nitekim Aristoteles de polisi ortak yararı amaçlayan bir yurttaşlar topluluğu olarak açıklamıştır. Samons’un da sık sık kullandığı yurttaş kavramının ayrıcalıklı bir gruba ithafen kullanıldığı bilinen bir gerçektir. Poliste yurttaş olabilmek öncelikle özgür bir erkek ve aynı zamanda hatırı sayılır bir mal varlığına sahip olmakla ilgiydi. Yurttaşlık olgusu da kendi içinde sınıflandırılmış bir kavramdır. Genel olarak kullanılan yurttaşlar kavramına bir şemsiye kavram olarak bakmak dönemi daha etkin okuma konusunda fayda sağlayacaktır. Politai olarak nitelendirilen grup herkesin bildiği üzere belirli haklara sahip olan özgür erkekleri kapsamaktaydı. Polisin ilk dönemlerinde yurttaşlık toprak sahipliğiyle ilişkilendirilirken, ilerleyen dönemlerde silah kullanma hakkı olan her erkek bireyi kapsamaya başladı. Politai’nin yanı sıra Eupatridler, yani iyi doğmuş soylular ve Demiurgoiler ticaret ve zanaatla zenginleşmiş kentli sınıfta görece olarak dönemin polisinde iyi konumlardaydılar. Georgoi (küçük toprak sahibi köylüler) ve Thetesler (toprakları ve belirli işleri olmayan köylüler) her ne kadar yabancılardan ve kölelerden daha iyi konumda olsalar da diğer gruplara göre geri planda kalmışlardır. 

     Atina kralı Thesus’un yaptığı bir konuşmada yurttaşları eşit ve benzer bir pay gözeterek bir araya toplamaya çalışması belki de Atina demokrasisinin karşılaştığı ve polisin anlamaya çalıştığı naçizane adımlardan biridir. Öyle ki Aristoteles’in de dediği gibi “O sırtını avama veren ve monarşiden vazgeçen ilk kişiydi.” Thesus’un etkin döneminden sonra belki de Atina demokrasisinin çok şey borçlu olduğu bir diğer isimse Solon olmuştur. Solon dönemine kişinin bedeni tüm borçlanmalara teminat olarak kabul edilirken Solon bu durumu radikal bir değişiklikle sona erdirip halkın yanında olan ilk isim olmuştur. Atina demokrasisi döneminin ilk ve en önemli örneği olmasının yanı sıra günümüz modern demokrasileri için de bir kolon görevi üstlenmektedir. Günümüz dünyasında demokrasi pratiklerini ve demokratik sistemleri incelerken olağan bir şekilde Atina demokrasisinden farklı noktalara odaklanmak gerek. Bir demokratik sistemin içinde bulunduğu koşullarla birlikte en ihtiyaç duyduğu etmenleri eşitlik, özgürlük, katılım ve denetleme diye sıralamak mümkündür. Tarihsel gelişimine bakıldığı zaman Makedon egemenliğinin bir sonucu olarak polislerin ve doğrudan demokrasiye dayanan rejimlerin yıkılmasıyla demokrasi pratiği uzun bir süre tarih sahnesinde görülmez oldu. Ortaçağ boyunca etkisini yitiren demokrasi kavramının tekrar gün yüzüne çıkmasında, aydınlanma dönemi düşüncesinin sonuç vermeye başlaması oldukça etkilidir. Demokrasi kavramının tekrar önem kazanması sürekli olarak değişen statüko ve yönetme yetkisinin kaynağının Tanrı’ya dayandırılması düşüncelerinin eski popülaritesini yitirmesi olgularıyla ilgilidir. Modern diye adlandırılan yeni demokrasi pratiği,  feodaliteden ve monarşilerden sonra kıymeti bilinen bir olgu olarak literatürde yer alsa da her zaman eşitlik, özgürlük, katılım ve denetleme ilkelerini barındırmayan örneklerle de karşımıza çıkabilir. Bilindiği üzere doğrudan demokrasi örneği olan Atina demokrasisi ile temsili demokrasi örneği olan modern demokrasiler arasında keskin çizgilerle belirlenmiş ‘daha demokratik’ yorumu yapmak pek de mümkün değildir. Bu bağlamda modern demokrasi pratiğini Atina demokrasisi ile kıyaslamak her koşulda sağlıklı sonuçlar vermeyebilir. Nitekim günümüz modern demokrasileri, Atina demokrasisine kıyasla hem demografik hem de coğrafi olarak çok daha büyük ölçeklere sahiptir. Bunu yanı sıra günümüz modern demokrasileri daha fazla faktörle, daha çeşitli bir arenaya sahiptir. Atina demokrasisinde ‘Black Lives Matter’ hareketiyle veya LGBTI+ hareketinin uzun yıllardır kullandığı ‘Vardık, Varız, Varolacağız’ söylemiyle karşılaşmamız ne kadar mümkün olabilir? Bu çeşitlilik demokrasi olgusu için bir velinimet olsa da demokrasi pratikleri içinde gücünü halktan alan iktidarları teyakkuzda tutan birer olgu olma niteliği de taşıyabiliyor bazen. Modern demokrasi pratiklerini incelediğimizde çoğu zaman demokrasinin sınırlı liberal devlet anlayışıyla iç içe geçtiğini ve temsilin günümüz modern demokrasileri açısından vazgeçilmez bir araç olduğunu görmekteyiz. Sınırlı liberal devlet anlayışında da demokrasi pratiğinin birçok ayrı etmeni dengede tutma anlayışı günümüz modern demokrasi pratiğinin temelini oluşturur. Günümüz modern demokrasileri yapısal olarak da çok çeşitli bir doğaya sahiptir. Bu durum da genel olarak modern demokrasi pratiklerine keskin ve kapsayıcı bir genelleme yapmayı güçleştirmektedir. Atina demokrasisi ve günümüz modern demokrasileri bu bağlamda da birbirinden farklılaşmaktadır.

 

     Sonuç olarak, modern demokrasilerin kökeni ve belki yapı taşı olarak sayılacak Atina demokrasisi belirli özellikleriyle günümüz modern demokrasi pratiğinin çok ötesinde bir dünyadır. Dönemsel olarak maruz kaldığı değişimler sonucunda kendini sürekli olarak yenileme fırsatı bulan Atina demokrasisi dinamik yapısıyla döneminin biricik örneğidir. Öyle ki Drakon’un kendi yasalarını hayata geçirmesiyle ve yaptığı çeşitli değişikliklerle bu durum çok açık bir şekilde görülmektedir. 

“(…) Aynı kişi herkes bir kez görev yapmadan aynı göreve ikinci kez seçilemezdi.”

 

Bu örnek, doğrudan demokrasi olarak nitelendirilen Atina demokrasisin kendi dönemine göre nasıl konumlandırılması gerektiğini göze çarpan bariz bir örnektir. Atina demokrasisindeki yurttaşlık durumu, günümüz modern demokrasilerindeki vatandaşlık durumu olarak adlandırılabilir. Atina demokrasisinde seçme ve seçilme hakları görece olarak daha sınırlı olsa da döneme göre çok ütopik sayılabilecek değişimlerle de kendini sürekli güncellemiştir. Atina demokrasisi ve modern demokrasiler karşılaştırması yapılacak olursa ‘daha demokratik’ gibi bir kıstas her iki demokrasi pratiği için de adil olmayacaktır. Tarihi olay örgülerinde olduğu gibi demokrasi pratiklerini de dönemin koşulları ve özellikleri göz önünde bulundurularak yorumlanmalıdır. Kadınların katılım sağlayamadığı Atina demokrasisi sırf bu özelliğinden ötürü döneme bakıldığında ‘daha az demokratik’ diye nitelendirilmemelidir.